Coğrafyadan İlham Almak
Hüseyin Çağlar İnce
Nisan 27, 2020
Coğrafyadan İlham Almak
Kültür, insanın doğa ile etkileşiminin sonucu oluşan bir üründür. İnsanın tarihteki yolculuğu doğadan ilham alarak büyüttüğü kültür ile gelişmiştir. Günümüzde doğa ile olan bağımız kopma noktasına geldiği için artık yeni bir kültür üretemez hale geldik. Haliyle çok rahat bir şekilde tanımadığımız o doğayı yok ediyoruz. Bu yok oluşa üzülürken bile neyi kaybettiğimizi algılayabilecek bir bilgiye dahi sahip değiliz.
Farkında Değiliz!
Muhteşem bir coğrafyada yaşıyoruz. Bunun sanki farkındayız, ama tam anlamıyla düşündüğümüzde farkında değiliz. Günlük yaşamda hızlı bir tempoda koşup bastığımız yere bakarken –düşmeyelim diye-etrafımıza bakmayı es geçiyoruz. Nerede yaşadığımızı görmüyoruz.
Bizim Gördüğümüz Buz Dağının Görünen Yüzü
Ülkemizin en çok bilinen özellikleri bile Türkiye’nin dünya üzerindeki benzersizliğini bize sunuyor. Bununla birlikte bizim gördüğümüz zenginliğin aslında buz dağının görünen yüzü olduğunu söyleyebiliriz. Çok daha derin ve zengin bir doğal ve kültürel zenginliğe sahibiz.Fakat biz, tıpkı şekerli bir sıvıya dadanıp öylece kendinden geçen karıncalar misali baygın bir şekilde duruyoruz. Acaba bu kadar zenginlik başımızı döndürmüş olabilir mi?Belki de bu durumu çok kanıksıyoruz.
Coğrafyayı Tanımalıyız
Bir an önce kendimize gelip bu coğrafyayı tanımalı, özümsemeli, sürekli anda kalmalı ve yaşadığımızı toprakları duyumsamamız gerektiğini düşünüyorum. Farkında mısınız? Bilmiyorum, ama tarihi, doğası ve kültürü ile altımızdan kayıp gidiyor koskoca Anadolu.
Evde, okulda, işte, her yerde bir şekilde yaşadığımız doğal ve kültürel çevre ile mutlaka bir bağlantımızı yeniden kurmalıyız. Bu bağlantı tanıyarak başlar, yaşayarak devam eder. Sonucunda bize, yaptığımız işlerde özgünlük sağlayan bir ilham kaynağı olur.
Doğal ve Kültürel Değerler Dünyanın Hiç Bir Yerinde Yok
Yurt dışından getirdiğimiz eğitim modelleri, iş modelleri, üretim modelleri; kopyaladığımız marka çalışmaları hiçbir zaman özgün olamaz. Bizim mayamız bu topraklarda ve bu topraklardan mayalanan işler her zaman özgündür.Kendi coğrafyamızdan beslenerek yaptığımız her çalışma özgün bir projeye dönüşür. Çünkü üzerinde yaşadığımız coğrafyanın doğal ve kültürel değerleri dünyanın hiç bir yerinde yok. Ülkemizi dünya çapına taşıyan eserlere baktığınızda bunu çok net görebilirsiniz. O eserler hep Anadolu’dan beslenmiştir.
Sistemin Bayisiyiz
Bu durumu en net televizyon programlarıyla görebiliriz. Yurt dışından getirilen (kopyalanan) ve izlenme rekorları kıran yarışma programları ve diziler var. Bu programlar ülkemizi uluslararası alanda temsil edebilir mi? Bu iş modelinde başka ülkede geliştirilen bir sistemin bayisiyiz sadece. Fakat bu toprakların değerleriyle yola çıkıp özgün bir ürün üretildiğinde, bu ürün dünya çapında iş yapan bir ürün olabilir. Beğenmediğimiz Türk dizileri bile dünya çapında büyük işler yapıyor. Hatta daha eskisinde, bu dizilerden çok daha kaliteli olan Yeşilçam’ın kendi kültürümüzden tam beslendiği zamanlarda ürettiği filmler, kaç kuşaktır bizlere aynı hissi vermeye devam ediyor.
Bu coğrafyadan ilham almak bütün sektörler için geçerlidir. Örneğin, Muğla bölgesinde sağlık turizmi yapacaksanız, modern tıbbın temelini oluşturan Hipokrat’ın şifa dağıttığı topraklara insanları davet edebilirsiniz.Markanızı böyle konumlandırdığınızda özgünleşir ve taklitsiz olursunuz. Tıpkı Mısır Piramidleri gibi dünyanın başka yerinde olmayan bir değer haline gelebilirsiniz.
Bazı fabrikalarda Japonya’dan getirilen ve tamamen onların kendi kültürlerine ve sade yaşamına uygun hazırlanmış üretim modeli uygulanıyor. Kendimizi ve iş yapış şeklimizi iyi tanıyıp kendi üretim modelimizi oluştursak verim de, mutlu çalışanlarımızın sayısı da artabilir.
“Anadolu’yu İyi Tanımalı”
Otel bahçelerinin, şehir parklarının tasarımını bu coğrafyanın bitki türleri ve onların hikâyeleri, efsaneleri ile yaptığımızda gerçek anlamda benzersiz bir peyzaj ortaya çıkarmış oluruz. Üstelik bu peyzaj, kuşları, kelebekleri çeken ekolojik bir bütünlüğe sahip olur. Ayrıca su ve gübre ihtiyacı olmadığı için hem ekonomik hem de iklim değişikliğine adaptasyonu yüksek hale gelir.
Nerede olursak olalım; derste sırada, okulda, fabrikada, otelde Anadolu’yu iyi tanımalı, ondan ilham almalıyız. Bizim mayamız burada, bu kadim topraklarda. Biz ondan beslenmeye devam edersek ve onunla bağlantıda kalırsak ona sahip çıkarız ve onu koruruz. Bunun için büyük şairimiz Ahmed Arif’in o meşhur şiirindeki tek bir sorunun cevabını arasak bize yeter: “Anadoluyum ben, tanıyor musun?”
Turizmde Doğadabuan- Hüseyin Çağlar İnce