Sudan Bir Alternatif; Sulak Alanlar
Hüseyin Çağlar İnce
Aralık 29, 2019
Anadolu’da her köy de bir çeşmeye rastlarız. Daha büyük yerleşimlerde bir köy çeşmesinden daha fazlası, dereler ve göletler bulunur. Tarih boyunca medeniyetlere baktığımızda hep büyük su kenarlarını tercih ettiklerini görürüz. Avcı toplayıcı toplumlarda zengin biyolojik çeşitliliği ile besin kaynağı olan nehir, göl ve sulak alanların bugün etrafında, su ihtiyacı ile birlikte ekonomik döngüsünü o suya bağlayan yerleşimler vardır.
Bu sucul sistemlerinin başında sulak alanlar gelir. Burada bulunan müthiş biyolojik zenginlik bir çok kuş türü ve memeli türü dahil bütün canlıları buraya çeker. Burada ki canlılar adeta birbirine dayanarak birbirine destek alarak hayatta kalır. Bununla birlikte sulak alanlar bulundukları bölgedeki yer altı suyunu desteklediği ve alüvyonel zenginlikleri için tarımsal aktivitelere uygun zeminleri hazırlar. Kıyıda bulunan sulak alanların ek olarak kıyı erozyonu, tuzluluğa karşı koruma görevleri de vardır. Orta Anadolu’daki kapalı havzalara ve Kıyıdaki açık havzalara baktığımızda burada yapılan tarımın ekonomik değeri büyüklüğü olduğu gibi sulak alanlara bağlıdır.
Turizm açısından sulak alanlara bakarsak dünya turizminde birçok alternatif turizm fikrinin bir araya toplandığını görebiliriz. Kuş gözlemciliği, bitki gözlemciliği, kelebek gözlemciliği, trekking, fotoğrafçılık gibi bir çok aktivite için uygun zemini sağlar. Bu aktivitelerden sadece birisi olan kuş gözlemciliğini hobi edinen kişi sayısı sadece Amerika veya İngiltere özelinde bile milyonlarla ifade ediliyor. Üstelik gelir ve kültür seviyesi oldukça yüksek bir grup bu.
Böyle bir grupla birlikte bir tura çıktığımızda bizleri ilk önce rengarenk uçuşlarıyla yalıçapkınları karşılar. Yalıçapkınlarına muhteşem balık avcılığı nedeniyle İngilizce’de “King Fisher” adı verilmiş. Kuş türleri tabii ki saymakla bitmez; Arap bülbüllleri, saz tavukları, sakar mekeler, küçük batağanlar, saz bülbülleri, kızılgerdanlar…
Benekli su kaplumbağası, tatlı su yılanları, yine hemen görebileceğimiz türler arasında yer alıyor. Nil Kaplumbağası’da otellerin arasındaki derelerde yaşamaya çalışan, bölgedeki insanların iriliğinden dolayı caretta sandığı belki de caretta’dan daha tehlike altında olan bir canlı türü.
Kuzey Yarım Küre’de önemli bir göç yolunda olan ülkemize gelen kuşlar artık yaşam alanı olarak binlerce yıldır geldikleri sulak alanları bulamıyorlar. Anadolu’nun genelinde kurutulan sulak alanlar varken Akdeniz’de sulak alanlar kontrolsüz yapılaşma tehditi altındadır. Boğazkent, Demre Çayağzı, Aksu Deltası, Sorgun ve Titreyengöl mevkii, Sarıgerme, Köyceğiz Gölü gibi birçok alan nesli tehlike altında birçok canlı türü ile birlikte kaybolmak üzeredir.
Sulak alanlarda gözle göremeyeceğimiz bir planktondan saz kedisine varıncaya kadar ciddi bir biyolojik çeşitlilik vardır. Suyla birlikte bu zenginliği tarih boyunca insanlar fark etmiş ve mağara yaşamından bu yana bütün yerleşim yerlerini su ve sulak alan yakınlarında kurmuştur. Bu suları besleyen nehirlere tanrı isimleri atfederek onları kutsamıştır. Örneğin Boğazkent Kuş Cenneti bir sulak alandır. Yakınında Aspendos Antik kenti vardır. Bu sulak alanı ise Köprü Çayı besler ki bu çayın “Eurymedon” isimli bir tanrısı vardır. Ve tarihin en büyük nehir savaşlarından birisi olan Eurymedon savaşı yine bu nehirde 200 gemilik bir donamayla burada yapılmıştır.
Sulak alanlara, doğal, kültürel ve tarihsel değerler birleşimi olarak ele aldığımızda çok ciddi bir “doğal mekan ruhu” yakalarız. Belki de bambaşka bir “alternatif turizm” sürprizi ile karşılaşabiliriz.